Bu sabah yarı uyku yarı uyanıklık halinde yine neden bir böceğe
dönüşemediğimi sorgularken, bu olayın aslında o kadar da orijinal bir
fikir olmadığını farkettim. Dostoyevski ne diyordu?
"Sevgili okuyucularım,şimdi siz dinlemek isteseniz de istemeseniz de ben
size niçin bir böcek bile olamadığımı anlatmak istiyorum. Tüm içtenliğim
ve ciddiliğimle söyleyeyim, böcek olmayı bile şiddetle istedim. Ama ne
yazık ki bunu bile başaramadım."
Peki Dostoyevski'nin başaramadığını Kafka nasıl başarmıştı? Böcek olmayı
başarabilmek için nasıl bir ortam gerektiğini araştırmak üzere o sabah
gördüğüm üç rüyanın içine tekrar girmeye karar verdim.
İlk rüyamda bir kaledeydim. Ölüm döşeğindeki bir padişah ve tahta
oturmak için birbirinin kuyusunu kazan iki şehzade vardı. Bense ok
yapıyordum. 1 numaralı şehzade kendisinin koruması olan 9 numaralı okçu
bölüğü için 3 numaralı bölüğün kullandığı oklardan ve üniformalardan
sipariş verdi. 3 numaralı okçu bölüğü iki numaralı şehzadenin korumaları
olduğundan o bölüğün oklarını ve üniformasını kullanarak kaos yaratmaya
ve bi punduna getirip 2 numaralı şehzadeyi öldürmeyi planlıyordu. 2
numaralı şehzade ise 3 numaralı okçu bölüğü için 9 numaralı bölüğün
üniformalarından ve 7 numaralı bölüğün oklarından sipariş etti. Böylece
daha da çok kafa karıştırmak suretiyle tahtı ele geçirmeyi planlıyordu.
7 numaralı bölüğünse bu olaylarla hiçbir alakaları olmamalarına rağmen
kendi oklarının başka bir bölükçe kullanılmasına alerjileri olduğundan
hapşırıklarını tutmaya çalışıyorlardı.
Bense iki şehzadeye de hayır diyemediğimden iki siparişi de yetiştirmeye
çalışıyordum. Bu olay sona erince diğer şehzadeye de yardım ettiğim
için vatan haini ilan edilip kellemin kesilmesi kaçınılmazdı.
Bu rüyadan bir halt olmayacağını anlayıp sonraki rüyaya geçtim.
İkinci rüyamda dünyadan çok uzak bir gezegende yaşam olup olmadığını
araştırmak için 5 yıllık bir göreve gönderilmiş bir astronottum. Gezegen
ilk bakışta bataklıklarla ve çamur dolu okyanuslarla kaplıydı. Katı
zemin sanarak indirdiğimiz mekiğin de çamura saplanması talihsiz bir
durumdu. Bir şeylerin ters gittiğini farkedip mekiği havalandırdık ve
sonar dalgalarla çamurun içinde ne olduğunu öğrenmeye çalıştık. Gördüğümüz şeyi kavramam biraz vakit almıştı. a1: astronot 1
ben: Nedir bunlar?
a1: Deniz anası sanıyorum kaptanım.
ben: Nedir boyutları?
a1: 68 metre çap 193 metre uzunluk.
ben: Siktiredin geri dönüyoruz.
a1: Dönemeyiz kaptanım. Devletin kaynaklarını boşa harcamaktan ömür boyu hapis yeriz. Bunlardan bir tane götürmemiz lazım.
ben: Peki güzel kardeşim bunu nasıl yapmayı planlıyorsun?
a1: Ana gemiye bi tanesini telle bağlarız çeker götürürüz.
ben: ... (a2: astronot 2)
ben: Dünyaya mesaj gönder görevi tamamlayamıyoruz görev iptal.
a2: Kaptanım şu an dünyadan 200 ışık yılı uzakta olduğumuzdan dünyaya
mesaj göndermek 200 yıl, cevap almak 400 yıl alır. Hem canlı hayat bulup
da örnek almadan görevi iptal edersek vatana ihanetten yargılanırız.
ben: Yuh ulan... İyi, benim sondayı hazırlayın gezegenin öteki tarafına
gidiyorum ben. Medeniyetler arası iletişim kuracam. Giderken
çaldırırsınız.
Üçüncü rüyamda ise nükleer savaş bittiğinde uygarlığı yeniden inşa etmek
için seçilmiş kişilerden biriydim. Nedense sığınağa girdiğimde hemen
beni başkan ilan ettiler. Görevimiz 10 sene boyunca hiçbir şey
yapmamaktı. Ekmek elden su gölden yaşıyorduk ki yüzeye çıkma zamanı
geldi çattı. Danışmanlarımla beraber radyasyon giysisini giyip dışarı
çıktık.
(d1: Danışman 1, d2: Danışman 2)
ben: Evet radyasyon seviyesini ölçelim.
d1: Başkanım sen biliyo musun bu aleti çalıştırmayı?
ben: Yoo, siz bilmiyor musunuz?
d1: Bilmiyoruz valla başkanım.
ben: İyi, kazma kürek getirin patates tarlası yapacaz burayı.
d2: Kazma küreğimiz yok ki başkanım.
ben: ... nasıl yok?
d1: Benim kayınço getirecekti de başkanım, o ara karısı doğum yaptığından unutmuş gitmiş.
ben: Lan oğlum nasıl kuracaz biz bu medeniyeti? Hani insan soyunu biz
devam ettirecektik 10 senedir bi tane kadın görmedim aşağıda?
d1: Demek ki öyle denk gelmiş başkanım.
ben: İyi, yürüyün dönüyoruz.
(3 sene sonra)
d1: Başkanım bu cihazlar bozuldu galiba iki gündür yemek çıkmıyo, ışık da yok. kırmızı kırmızı yanıp sönüyo her yer.
ben: Yok mu teknisyenimiz?
d2: Olacaktı da aslında o ara çok önemli bir işi çıktığından yetişemedi.
ben: Demek dünya yok olurken çok önemli bir işi çıkmış ha?
ben: Şimdi arkadaşlar gelin bakalım bi yanıma. Ben size aslında bir böcek olduğumu söylesem ne dersiniz?
d1: Olur mu öyle şey başkanım.
ben: Şimdi benim böcek olmadığımı ikinizden başka bilen var mı?
d1: Yok...
ben: O zaman siz de kimseye söylemeyin, benim de böcek olduğumu
farzedin. bu durumda gerçekten böcek olmuş birinden farkım kalmaz.
d2: İyi de nasıl bi böcek ki bu?
ben: Dev bir hamamböceği.
d2: Ay ben tiksinirim.
d1: Ezelim mi terlikle?
ben: Durun lan iki dakka ezmeyin. biraz böcek olmanın tadını çıkarayım.