Toplanın size feminizmi Türkiye'deki taklitlerinden değil batıdaki kaynağından takip eden biri olarak bu işin aslını astarını anlatayım. Feministler der ki, feminizm kadın-erkek eşitliğini savunur. peki bu akım kadın-erkek eşitliğini savunuyorsa neden adında yalnız kadın cinsiyeti bulunur? Daha da önemlisi zaten kadın erkek eşitliğini savunan bir ideoloji vardır, sadece kadın-erkek değil, tüm dünyada, tüm insanların temel hak ve hürriyetlerinin korunmasını ve tüm insanların hukuk önünde eşit olmalarını; eğitim, sağlık, güvenlik vb hizmetlerine erişebilmeleri gerektiğini savunur. Bu ideolojinin adı hümanizmdir. Buradaki dikkati çeken konu feministler eğer gerçekten kadın-erkek eşitliğini savunuyorsa, Neden hümanist olmakla yetinemedikleri, ille de kendilerini feminist olarak tanımlama ihtiyacı hissettikleridir. Bunun cevabını batıdaki feministlerin geçmişten günümüze neler yaptıkları ve yapmadıklarına bakarak bulabiliriz. Batıdaki feministlerin rahatsız olduğu şeyler şunlardır: kadına tecavüz, kadına şiddet, kadın ve erkeklerin gelir farkları, kadının boşanmadaki mağduriyeti, kadınların devlet yönetiminde, akademide, hukukta, ve STEM diye kısaltılan piyasa değeri yüksek olan tıp ve mühendislik mesleklerinde erkeklerden az sayıda olması. peki bu konularda ne gibi çalışmalar yaptılar ve ne gibi adımlar atıldı bir bakalım.
Tecavüz/şiddet konusunda kadınların mağduriyetini gidermek için, kadının ifadesi mahkemelerde delil yerine geçmeye başladı. Yani bir kadın mahkemeye gidip şu kişi bana tecavüz etti/şiddet uyguladı dediğinde adını verdiği kişi hiçbir delil bulunmaksızın hüküm giyebilmekte, bunun da ötesinde sicilinde "sex offender" olarak kayıt edilmekte ve bu kişiler ömür boyu iş bulamamakta. bu sayede eski sevgilisinden intikam almak isteyen kadınlar mahkemelere koşmuş, sayısız masum erkeğin hayatını karartmış ve karartmaya devam etmektedirler. Olup da erkeğin mahkemede suçsuzluğunu kanıtlayabildiği durumlarda ise suçlamayı yapan kadın hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmekte, suçlamaya uğrayan erkek ise çoğu zaman sırf suçlandığı için işinden atılabilmektedir. Bu konuda kadın ve erkeğin hukuk önünde eşitliği değil, kadının hukuk önünde erkekten üstünlüğü bulunmakta, feministler bu eşitsizliği gidermek için bırakın adım atmayı, böyle bir eşitsizlik olduğunu kabul etmemekteler, kadınlara verilen imtiyazların artırılmasını talep etmekteler.
İkinci yaptıkları ise devlet yönetimi, şirket yönetimi, akademi vb için kotalar koydurmak oldu. Yani bir pozisyona başvuran kadının öz geçmişi, yeteneği, tecrübesi başvuran bir erkekten az ve yetersiz olmasına karşın kota sayesinde bu yüksek maaş ve nüfuz getiren pozisyonlara gelebildiler.buna ek olarak eğitimi de kadın psikolojisine uygun olarak yeniden dizayn edip, rekabeti ve yaratıcılığı destekleyen sistemi kaldırıp, yetenekli yeteneksiz, tembel çalışkan herkesin başarılı sayıldığı ezberci bir sistem getirdiler. Bu sayede akademilerin içi boşaltıldı ve üniversiteler vasıfsız işsizler ordusu üretmeye başladı. Feministler masa başından oturarak para kazanılan şirket yönetimleri, insan kaynaklar vb. pozisyonları adeta işgal ederken yine %100'e yakını erkek olan işçilik, denizcilik, askerlik vb. emek isteyen ve tehlikeli işlerin tamamını erkeklerin yapmasından zerre rahatsızlık duymamışlar, bu mesleklerdeki eşitsizliği gidermeyi bırakın akıllarından bile geçirmemişlerdir.
Üçüncüsü "no fault divorce" diye bir yasanın geçmesini sağlamış, boşanma durumunda kadına çeşitli imtiyazlar sağlamışlardır. Şöyle ki, mahkemeler olağanüstü bir durum olmadıkça çocukların velayetini anneye vermekte, bu çocuklar 18 yaşına gelene kadar baba çocuklar için her ay anneye para ödemek zorunda. Buna ek olarak, hakim eğer boşanma durumunda kadının yaşam standardının düşeceğine hükmederse; erkek, kadının eski yaşam standardında yaşamasını sağlayacak parayı her ay ödemek zorunda. ödemezse veya ödeyemezse hapis cezasıyla karşılaşmakta. Yani buradaki "no fault"un anlamı şu: kadın boşanmak istediğinde evlilikten sağladığı hiçbir yarardan vazgeçmek zorunda değil, ne çocuklarından ne yaşam standardından. Bu yasanın sonucu olarak boşanan erkekler ömür boyu maaşlarının büyük kısmını eski karılarına vermek zorunda, olur da işten çıkar, veya bir şekilde ödeyemeyecek duruma düşerlerse hapse düşmekteler. Hapse düşme tehlikesine girenlerin bir kısmı hapse girmemek için yerini yurdunu bırakıp yurt dışına kaçmakta, üçüncü dünya ülkelerinde kaçak olarak yaşamakta. Feministler bu konuda erkeklerin mağduriyetini gidermek şöyle dursun bu yasaları daha da ağırlaştırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Şöyle ki, bu yasanın sadece evliler için değil sevgilisiyle 6 ay-1 yıl gibi bir süre için birlikte yaşayanlar için de geçerli olmasını sağlamaya çalışmaktadırlar. işte feminizmin geldiği son nokta budur.
Yani feministlerin kendilerini, gerçekten kadın ve erkeğin sosyal ve hukuki haklarda eşit olmasını savunan "hümanist" olarak tanımlamak yerine "feminist" olarak tanımlamalarının sebebi şudur: feministlerin amacı hiçbir zaman kadın ve erkek arasında eşitliği sağlamak olmamıştır. Çünkü zaten neredeyse yüz yıldır tüm batı ülkelerinde kadınlar erkeklerin sahip olduğu tüm hukuki ve siyasal haklara sahiptir. Feministlerin yegane amacı kadınlara imtiyazlar sağlayarak sayısız erkeğin ve gelecek nesillerin mağduriyetine mal olarak ekonomik pastadaki ve siyasi güçteki paylarını haksız biçimde artırmaktır.