23 Şubat 2019 Cumartesi

Empatinin Ötesinde İyi ve Kötü


Bir ideolojiyi, dini, felsefeyi, siyaseti değerlendirirken insanların eğilimi bunların yarattığı iyi ve kötü durumlar üzerinden değer biçmektir. Hıristiyan bir yazarın hıristiyanlığı savunmak için ortaya koyduğu argümanlardan biri hıristiyanlığın dullara, yetimlere, yoksullara ve hastalara yardım etmiş olması. Bu bir "etik" argümanı: yoksullara ve hastalara yardım etmek iyidir. Bir adım daha ilerleyip bunun neden iyi olduğunu sorduğunuzda genelde duygusal bir reaksiyonla karşılarsınız. Çünkü onlar yardıma muhtaçtır, onlara yardım etmek görevimizdir, bir gün biz de kötü duruma düşebiliriz vesaire; empati, acıma, biraz da korkaklık kaynaklı argümanlardır.

Hıristiyanlığın ortaya koyduğu savın kaynağına ve yönelimine bakarsanız, tarihsel arka planındaki bağlamıyla değerlendirirseniz, "komşunu sev" demek "herkesi sev" demekten farklıdır. İsa İsrailoğulları kabilesinin bir mensubu olarak, kendi deyişiyle "yalnızca israiloğullarına yardım etmek için" görevlendirilmiştir, tek muhatabı İsrailoğulları kabilesidir.

Hıristiyanlığın mesajının bir kabile töresi olarak neliği, evrensel bir mesajdan farklıdır. Yahudilere birbirlerini tutmalarını söylemek, kim olduğu fark etmeksizin muhtaçlara yardım edin demekten farklıdır. Yahudilerin başarısı kendilerini yahudi olmayanlara karşı konumlandırmakta, birbirlerini tutmakta, kabileciliği en etkin biçimde uygulamalarında yatar. Hıristiyan mesajının evrenselleştirilmesi ise kabileler arası/üstü bir ahlakı öne sürer. Kabileler üstü, evrensel bir ahlakın mümkünlüğü, 2000 yıl sonra, bana kalırsa hala hipotez seviyesindedir. İslam'ın bu konuya yaklaşımı daha pragmatiktir. Kabileler-kültürler arası farklılıkları yok edip dünyayı tek kabile haline getirerek hayatın her alanına giren ve ahlaka yer dahi bırakmayan bir yasayı herkese dayatmayı bu sorunun çözümü olarak görmüştür. Bu bağlamda islamda ahlakın varlığından söz edilemez.

Zayıflara yardım etme çerçevesinde iyilik yapmanın evrimsel geçmişimizdeki fonksiyonu göz önüne alınırsa, bu tip duyguların, dürtülerin ve eğilimlerin neden var olduğu ve neye hizmet ettiği açıkça görülür. Bu senaryolar göz önüne alınırken dikkat edilecek en önemli husus insanın çok yakın geçmişe değin kabile olarak yaşadığıdır. İnsanın ağlayan bir çocuğa verdiği duygusal tepkinin ortaya çıkışı, işte bu kabile bağlamında dikkate alınmalıdır. Kabile, doğası gereği yakın akrabaların bulunduğu bir organizasyondur. Milyonlarca yıldır yaşam sahası kabile olan bir türün sosyal eğilimleri kabile bağlamından çıkarılamaz. Kabile içinde bir çocuk ağladığında bu ya kendi çocuğu, ya kardeşinin, ya kuzeninin çocuğudur, yani yakın kan bağı halihazırda verilidir. Ağlayan çocuğa karşı duyulan empati, ailenin ve kabilenin hayatta kalması için elzemdir.

Kabile bağlamında empati ve genel-geçer empati. Modern dünyada unutulmuş bir ayrım. Kabile olarak yaşamayı bırakmış modern insan, kabile ortamında gelişmiş duygularını ve dürtülerini bırakmamıştır. Ağlayan çocuğa duyulan empati sosyal duyarlılığa dönüşür. Haber kanallarında gördüğümüz yardıma muhtaç insanlar bilinçdışımız tarafından bir anda hayali kabilemize monte edilir ve bir anda umursarız, çünkü insan psikolojisi televizyonu anlamaz, gözünün önünde acı çeken biri muhtemelen kendi kabilesinden biridir ve bu yüzden yardım etmelidir.

Modern insan modern bir ahlak anlayışı geliştirecekse, ahlak anlayışını modern dünyaya uyumlu olmayan duygusal reaksiyonlarına endekslemekten vazgeçmek zorundadır, bunun tersi ahlak değil şımarıklıktır. Şımarıklık, modern insanın özeti. Hem evrimin onu kabile yaşamı için hazırladığı biyolojik ön eğilimlerinden vazgeçmiyor, modern yaşamın gerektirdiği ahlaki paradigmaya geçmiyor, hem de modern toplumun ve teknolojinin sağladığı her türlü imkandan faydalanıyor. Örnek: insan neslinin devamı için 2 çocuk yeterli olduğu halde doğanın bir kadına 20 çocuk doğurma yetisi vermesinin bir sebebi vardır; doğa şartları (hastalık, açlık) ve toplumsal şartlar (savaş, cinayet vb.) bunların ortalama yüzde 90'ını yok eder. Yani modern toplum olmadan insan bu şekilde hayatta kalır: çevreye mümkün olduğunca çok birey fırlatır ve en başarılı olan neslini devam ettirir. Bu engellerin olmadığı, doğal seçilimin bypass edildiği, yenidoğanların yaşama şansının %99.99 olduğu bir ortamda kabilevari içgüdüleriyle mümkün olduğu kadar çok çocuk yapanlar, modern toplumun sunduğu imkanları suistimal edenlerdir.

Sahip olduğunuz eğilimlerin sebeplerinin ve sonuçlarının farkında olmak üst düzey farkındalık gerektirir: modern insanın sahip olması şart olan bir meziyet. Ölmekte olan bir yavru kediyi hayata döndürmenin bedeli 200 civarı kuşun hayatıdır, bir kedinin ortalama öldürdüğü kuş sayısı. İnsan sahip olduğu empati kabiliyetini evrimsel diyalektiğin ortaya koyduğu amacının dışında kullandığında, duygulanımlarına teslim olduğunda, doğaya ve kendine verdiği uzun vadeli zararların önü alınamaz. Modern insanın zaafı: kendi duygulanımlarının esiri olması.

Evrensel düzeyde muhtaçlara yardım etmenin bedeli: Volkmar Weiss'in çalışmasına göre dünya nüfusunun ortalama IQ'su 1950'de 95'ken 2050'de 87'ye düşecek, her nesilde %4 gerileme öngörülüyor. Bunun sebebi doğal seçilim mekanizmasının devre dışı bırakılması ve herkesin dilediğince üreyebilmesi. Modern topluma bile adapte olamayan düşük zekalı kitlelerin 2050 ve sonrasındaki ileri teknoloji toplumunda nasıl bir rol alacağı büyük bir muammadır. Şimdi olduğu gibi gittiği yere kadar devlet yardımıyla hayatta tutulmaya devam edilecekler gibi görünüyor. Dua edelim de otomasyon devrimi bu kitleyi beslemek için yeterli üretimi sağlasın, sonra bizi çiğ çiğ yemesinler!

Bu üst düzey farkındalık gerektiren yeni ahlakın ayak takımının yakınından geçmeyeceği muhakkaktır. Nietzsche efendi ahlakı ve köle ahlakı ayrımını boşuna yapmamıştır. Siz ayırmasanız da doğa insanları sınıflara ayırmıştır. Çok farklı zeka seviyesine sahip sınıfların hayatta kalma stratejileri farklıdır. Bu sınıflar arasında ortak bir ahlak anlayışı ancak bir grubun yok olmasıyla mümkün olur, hıristiyanlığın yaptığı budur: Yunan ve Roma aristokrasisini kastre etmiştir, yok etmiştir.

Tabii ki insanların birden eylemlerinin uzun vadeli sonuçlarının ve duygulanımlarının evrimsel kaynaklarının birden farkına varmasını beklemek uçuk bir hayaldir. Önümüzde farklı yollarla gerçekleştirilebilecek olan tek bir seçenek var: üst insana ulaşmak. Doğayı kendi haline bıraktığınızda zayıfları yok edecektir, ancak bu süreç bin yıllar alır. Gen editleme teknolojisi bunu daha hızlı gerçekleştirebilir. Çocuklarının zeki olmasını isteyen anne babalar yakın zamanda embriyoları dizayn edebilir, yeni bir üst insan neslini ortaya çıkarabilirler. Teknolojinin getirdiği devasa problemlerin yine tek çözümü teknolojide gibi görünüyor.