Dinlerin tarihi şüphesiz ki yazıdan çok daha eskidir. Mağara resimlerinde dini semboller görebiliyoruz, naenderthal mezarlarında dini ritüellerin izlerini görüyoruz. Peki bu kutsal kitap nereden çıktı?
Meşruiyet ve güç kazanmak isteyen İsrail kralı, tapınağın temellerinde Musa'nın beş kitabını bulduğunu iddia eder. Tanrı Musa'ya bu kitapları dikte etmiştir ve Musa tanrının sözlerini kayda geçirmiştir. Bu kitap İsrailoğullarının mitolojisidir, tarihidir, kimliğidir. Ve aynı zamanda tarihte dinin politik güç olarak ilk kullanılışıdır. Kutsal kitap ile dinin siyasete alet edilmesi aynı tarihe rastlar.
Bu kitap yalnızca bir mitoloji derlemesi değildir, bu kitabın bir misyonu vardır. Bu kitap Yahweh dışında tanrılara tapan İsrail kabilelerini lanetler. İsrail kralının kabileleri siyasi olarak birleştirme misyonu Tevratta İsrailoğullarını tek tanrı altında birleştirme misyonuna dönüşür. Din ve siyaset iç içe geçer.
Tabii sorun bu kadarla kalmaz. Tevrata yüzyıllar boyunca yeni kitaplar eklenir. İsrailoğullarının misyonu ve vizyonu devamlı güncellenir. Dinin bu şekilde kurumsallaşmasının faydaları vardır elbette. Bir halkın milli vizyonu ile dini vizyonunun paralel olması o millet için büyük bir motivasyon sağlar. Bunu Türk tarihinde de görebiliriz. İslam öncesi Türklerdeki gaza fikri İslam'daki cihat fikriyle birleştiğinde büyük fetihlerin yolunu açmıştır. Kurumsal dinin politik olarak kullanışlı olması yaygınlaşmasının en büyük sebebidir.
Tunç çağından itibaren fetihlerle birlikte dinlerin de yayılması, dinlerin yayılmasıyla beraber bozulmasını da birlikte getirdi. Bir yörenin dini diğeriyle karıştı. Yabancı dinler o yörelerin kimliğini değiştirdi. Roma döneminde tanrılar bir ülkeden diğerine hicret etti. Yine de dini dönüşümler kurumsal dine göre daha doğaldı. Kutsal kitabın gelmesi, kapalı kapılar ardında dinin dizayn edilmesi demekti, halkın dini uzlaşarak yaratması yerine bir peygamber tarafından dikte edilmesini getirdi. Eski dinler gelenekler ve mitlerin organik olarak yaratılmasıyla ortaya çıkmıştı, semavi dinler ise tanrıdan vahiy aldığını iddia eden peygamberler tarafından.
Dinin bozulmasının zararları yalnızca nostaljik değeri değildi. Yeni dinler eski dinlere müthiş bir düşmanlık sergiledi. Tanrı artık yerel değil evrenseldi, gücü kısıtlı değil mutlaktı. Evrensel tanrı, yerel tanrılara tahammül edemezdi. Bu, yabancı bir dinin, kültürün tüm dünyaya yayılması demekti. Bu yayılma genelde kılıç yoluyla oldu. Hristiyanlığın Avrupa'da yayılması büyük katliamlar gerektirecekti. Yalnızca çok tanrılı dinlere inananlar değil, kurumsal Hristiyanlığın sapkın kabul ettiği Hristiyan mezhepler de kılıçtan geçirildi. Hristiyan Roma artık bağnaz bir katliam makinesiydi.
İslam öncesi Araplar içinde Hristiyanlık ve Musevilik yaygındı. Muhammed dinini kurarken muhatapları daha çok bunlardı. Ve bunları ikna etmek için kendisinin de İbrahim soyundan geldiğini, aslında Tevratın ve İncilin doğrulayıcısı olduğunu söyledi. Muhammed'den sonra büyük fetihler yapan halifeler, kendilerinin de kitap ehlinden olduğunu göstermek ve yönetici olarak Hristiyanlar üzerinde meşruiyet kazanmak için Kuran'ı kitaplaştırdı. Kuran vahyin devamıydı ve sonuncusuydu. Böylece hem önceki kutsal kitaplara üstünlük sağlanmış hem de sonrasında gelecek vahiy iddialarının önü kapatılmış oldu.
Bir halkı tek ideolojide birleştirme fikri Tevratla ortaya çıktı. Hristiyanlık bunu evrensel hale getirdi. Roma bunu aldı ve uyguladı. İslam, tesadüfen büyük bir güç elde eden Arapların Yahudi ve Hristiyanlara kendilerini meşru göstermelerini sağladı. Kurumsal din papazları, keşişleri, imamları ve dervişleriyle eski kültürlerin kökünü kazıyarak yerine suni ve yabancı bir ideolojiyi yerleştirdi. Kökünü ve kimliğini kaybeden kitleler imparatorların hükmüne kolayca boyun eğdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder