29 Ocak 2017 Pazar

Evrimin İtici Gücü

Yuval Noah Harari, Sapiens'te insanın geçirdiği dönüşümleri anlatıyor fakat bu dönüşümlerin arkasındaki sebepleri ortaya çıkarmakta başarısız kalıyor. Örneğin tarım devriminin insanlara neden çekici geldiğini veya evrimsel açıdan nasıl bir kazanç getirdiğini açıklayamıyor (açıklayamadığını kendisi itiraf ediyor). Bu gerçekten de açıklanması çok zor olan kilit bir konu. Bunu açıklayabilmeniz için sadece insan denen hayvanın nasıl çalıştığını bilmeniz yetmez, evrimin nasıl çalıştığını, eşeysel seçilimin, grup seçiliminin nasıl çalıştığını ve bunların kültürle olan ilişkisini de çok iyi bilmeniz gerekir. 

Bana kalırsa liberalizmin bireye çok fazla kredi verdiği açıktır. Sosyal trendlerin toplumları/kültürleri/bireyleri tek nesilde nasıl dönüştürdüğüne şahit olduğumuzda bireye olan inancımız da açıkçası kırılmakta. Bu dönüşümlerin arkasındaki sebepleri nasıl açıklayabiliriz? Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar olsa da bu fenomeni tam anlamıyla açıklayabilecek bir teori henüz yok. Bu gizem insanlık tarihinin en önemli gizemi ve bunu çözmek varoluşumuzu anlamlandırmak anlamına gelecek. Bu gizemi sefil blogumda çözdüğüm iddiasında bulunmuyorum elbette ancak bu konudaki düşüncelerimi organize etmek adına ortaya atacağım.

Egemenlik Hiyerarşisi

Grup halinde yaşayan bütün hayvanlarda egemenlik hiyerarşisi mevcuttur. Egemenlik hiyerarşisi en az 300 milyon yıllıktır, yani ağaçlardan daha yaşlıdır. Egemenlik hiyerarşisi eşeysel seçilimin mekanizmasıdır.

Dişiler, üremenin sınırlayıcı faktörüdür. Bu yüzden neslinin devamlılığını garantiye almak için eş seçiminde eleyici olmak dişinin lehinedir. Dişinin hata yapma lüksü yoktur. Ancak dişinin iyi ve kötü genleri eleyecek aracı da yoktur. Şöyle ki, her iyi gen her zaman iyi, her kötü gen her zaman kötü değildir. Çevre probleminin sonsuz komplekslikte olmasının sebebi çevrenin dinamik olmasıdır, koşulların devamlı değişmesidir. Örneğin bolluk döneminde iri cüsse diğer erkeklere baskınlık sağlamada avantajlı olabilir ama kıtlık durumunda dezavantaja dönüşecektir. İşte hangi özelliğin "iyi" hangisinin "kötü" olduğuna egemenlik hiyerarşisi karar verecektir. Egemenlik hiyerarşisinin tepesindeki kişi veya kişiler bu çevre problemine yeterince iyi bir çözüm getirdiklerini kanıtlamış olurlar (Bir parantez açıp grup içindeki diğer bireylerin de çevre problemine dahil olduğunu ekleyeyim). Böylece dişiler eş seçme işini egemenlik hiyerarşisine devretmiş olurlar. Bu aynı zamanda canlılığın/doğanın enerji tasarrufuna verdiği önemin de göstergesidir. Dişi eş seçiminde erkekleri tek tek test etmek gibi imkansız bir görevi hiyerarşiye devrederek enerjiden tasarruf etmiştir. Erkeklerin egemenlik mücadelesine girip, kazananın tüm dişileri alması neredeyse tüm memelilerde görülen bir davranıştır.

Doğal seçilimin baskısı erkek üzerindedir. Bunu şöyle de kanıtlayabiliriz: insan DNA'sının analizi, atalarımızdan bir erkeğe karşılık iki dişinin ürediğini gösteriyor. Yani insanlık tarihinde en azından her iki erkekten biri neslini devam ettirmekte başarısız olmuştur. Diğer erkeğe düşen iki kadının eşit olarak paylaşılmadığı da kesindir, Egemenlik hiyerarşisinin tepesindekiler en iyi kadınlardan yüzlercesini döllerken, daha aşağıdakiler düşük kalitedeki kadınlardan birer tane paylaşmak zorunda kalacaktır. Bunu en basitinden tarihte harem fenomeninde gözleyebiliriz.

Bir erkeğin egemenlik hiyerarşisindeki yeri "statü"dür. Geçmişte de, günümüzde de statü kadının eş seçmekteki en önemli kriteri olagelmiştir. Toplumda statü sembollerine verilen önemin anlamı da budur. Statüyü "kaynak ortaya koyma becerisi" olarak görebiliriz. Kadının temelde ihtiyacı erkek değil, kaynaktır. Kaynak ortaya koyabileceğini kanıtlayan erkek statü sahibidir ve ortaya koyabileceği kaynağın büyüklüğü eş olarak seçilme şansını artıracaktır. Evlilikten önce erkekten talep edilen pahalı mücevherlerin manasını da buradan anlayabiliriz.

Peki, egemenlik hiyerarşisinin ve erkekler arası rekabetin dişiye hizmet ettiğini gördük. Günümüzdeki hayat standartlarının ve refahın mağarada yaşadığımız dönemlere göre sonsuz kat iyi olduğu halde aynı hiyerarşinin günümüzde dahi korunduğunu gördüğümüzde bunun sadece kaynakla ilgili olmadığını da görüyoruz. Kocası çok zengin olan kadınların dahi kocalarını daha genç ve çekici erkeklerle aldatabildiklerini biliyoruz. Buradan asıl meselenin iyi ve kötü genlerin ayıklanması olduğunu anlıyoruz. Egemenlik hiyerarşisinin, savaşların, insanın kurduğu sosyal yapıların en dibine indiğimizde yine doğal seçilimi, iyi ve kötü genlerin ayıklanması için kurulmuş son derece kompleks yapıları görürüz. Bu genel trende "evrimin itici gücü" dersek yanlış olmaz.

Tarım Devrimi ve Medeniyet

Enerjiden tasarruf etme eğilimi muhakkak ki tarım devriminin itici gücüdür. Avcı ve toplayıcı kabilenin kaderi pamuk ipliğine bağlıdır. Harari'nin iddia ettiği gibi avcı-toplayıcıların diyeti çiftçilerden çok daha kaliteli olsa da, miktar olarak çok daha azdır ve kaynak toplamak için harcadıkları enerji çok daha fazladır, bu sebeple nüfusları ve nüfus artışları çiftçilere göre çok daha azdır. Çiftçilik enerji tasarrufu açısından çok daha avantajlıdır ve tarım devriminden sonraki nüfus patlaması bunun kanıtıdır. Tarım devrimini Harari buraya kadar açıklayabiliyor. Fakat nüfus artışının insan için neden iyi bir strateji olduğunu açıklayamıyor. Gerçekten de nüfus artışı kendi başına iyi bir açıklama değil. Nüfus artışının iyi ve kötü genlerin ayıklanmasında nasıl bir fonksiyonu olabilir bunu düşünmemiz lazım. Yine egemenlik hiyerarşisine bakarsak, ideal olarak istenilen şey hiyerarşinin tepesindeki kişinin tüm dişileri döllemesi, böylece mevcut şartlara en uygun olduğu kanıtlamış genlerin sonraki nesle aktarılmasıdır.

Şu ekstrem örneği verelim, her nesilde bir dişi ve bir erkekten oluşan bir grupta genetik olarak hiçbir ilerleme olmayacaktır. Seçilim yoksa, değişim de yoktur. Bu yüzden böyle bir grup değişemediği için yok olacaktır. O halde, egemenlik hiyerarşisi ve erkekler arasındaki rekabet dişi için yalnızca faydalı olmayıp hayatidir de. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: erkekler arasındaki rekabeti kızıştırmak dişinin lehinedir. On erkekten en iyisini seçmek yerine yüz erkekten en iyisini seçmek dişi için çok daha avantajlıdır, on nesilde yapılacak seçilim tek nesilde yapılabilir. O halde nüfus artışının fonksiyonu, iyi ve kötü genlerin ayıklanmasını hızlandırmaktır. Bunu da "evrimin itici gücü" kategorisine atabiliriz.

Kültürün ve medeniyetin fonksiyonuna geldiğimizde sorun çok daha kompleks ve tartışmalı duruma geliyor. Kültürün devamlı değişiminin sebebi ve medeniyetin Darwinci çerçevede nasıl bir amaca hizmet ettiği bilinmiyor. İlk İbni Haldun'un fark ettiği üzere medeniyetler hep aynı döngülerden geçiyor. Özet olarak, kötü ve zor şartlardan gelen erkekler medeniyetleri kuruyor. Bu medeniyetlerde refah artıyor, şartlar iyileşiyor. Refah içinde yetişen sonraki nesillerin karakteri de bu şartlara göre şekilleniyor ve tabiri caizse "güçlü" erkeklerden "zayıf" erkeklere doğru bir geçiş oluyor. Bu zayıf erkekler de medeniyeti korumakta ve sürdürmekte başarısız oluyor. Böylece medeniyet yıkılıyor ve kötü şartlar baş gösteriyor. Kötü şartlar tekrar güçlü erkekleri yaratıyor ve döngü böyle devam edip gidiyor. Buradaki baskının doğasını ilk bakışta anlayamasak da erkek üzerinde olduğunu açıkça görüyoruz.

Bu sorunu çözmek için medeniyetin çöküşünden sonra ne olduğuna bakmamız lazım. Yani zayıf erkeklerden güçlü erkeklerin yaratılması süreci sonraki döngüde kimin genlerinin baskın geleceğini belirleyecektir. Roma'nın çöküşü örneğini ele alırsak, Roma çöktükten sonra Avrupa'da iki çeşit güçlü erkek modeli görürüz. Birincisi Romalı zenginlerdir. Bunlar ortaçağın derebeyleri olmuşlardır. İkincisi barbar kabilelerdir. Bunlar da Roma'dan birer parça koparıp krallıklarını kurmuşlardır. Bunların bazıları diye ekleme yapmak faydalı. Çünkü ne her Romalı zengin zenginliğini koruyabilmiş, ne de her kabile krallık kurabilmiştir. Ancak kurulu düzenin çöküşü hiyerarşide dikey hareketliliğin zirve yapmasına sebep olmuştur. Kimisi kaosta her şeyini kaybederken kimisi de krizi fırsata çevirip hiyerarşide tırmanabilmiştir. Yani bu zorlu dönemi, fırsatların ve risklerin çoğaldığı bir dönem olarak görebiliriz.

Medeniyetin çöküşü, bir noktaya kadar kartların yeniden dağıtılması ve hiyerarşinin yeniden belirlenmesini sağlayacaktır. Bu zorlu dönemde hiyerarşide hak ettiği yere tutunan erkek, sonraki nesillerin de bu yeri koruması için medeniyeti kuracaktır. Yani, krizde zekası, becerisi, genleri sayesinde hiyerarşide yüksek bir statü elde eden erkek, medeniyet kurulduğunda genlerini yayma açısından avantajlı olacaktır. Mesela hiyerarşinin tepesindeki %10'un genleri, birkaç nesil sonra popülasyonun %50'sine yayılmış olacaktır. Ancak birkaç nesil sonra medeniyet sayesinde hiyerarşinin korunması dezavantaj haline gelir. Genetik varyasyondan dolayı, kötü genlere sahip yüksek statü sahipleri ve iyi genlere sahip düşük statü sahipleri ortaya çıkmaya başlar. Başta iyi genlerin yayılmasını sağlayan medeniyet artık bu fonksiyonu yerine getirmemeye başlar. Sırf babasının statüsünden dolayı beceri ve zeka sahibi olmayan kişilerin kritik görevlere gelmesi bu medeniyetin çöküşünü hızlandıracaktır (Osmanlı'da beşik uleması gibi). Buradan aynı zamanda hiyerarşide dikey hareketliliğe izin veren medeniyetlerin daha uzun ömürlü olacağı sonucuna ulaşabiliriz. Mesela mülk kavramı olmayan avcı toplayıcı kabileler bu döngüden geçmez. Çünkü beceri (veya genetik) kabile içindeki statüyü belirler. En iyi avcı veya savaşçı kabilenin lideridir. Zenginlik ve medeniyet dikey hareketliliği yavaşlatır, bir noktadan sonra hiyerarşi kendini taşıyamaz ve yıkılır.

Kültür konusunu başka bir yazıya bırakıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder